18 Ağustos 2008 Pazartesi

TATİL BİTTİ



TATİL DÖNÜŞÜ SENDROMU
Ben Abla Çilli Begonya, şu güne uygun nam-ı diğer adıyla zavallı TİLKİ...
Neden mi Tilki, kürkçü dükkanına bodoslama daldımda ondan, neden olacak? Tatil bitti anladınız değil mi? Güzel günler zamanı geldiğinde biter, ardından çekilmez çalışma günleri gelir. Yaz tatilinden sonra zaten sonbaharın neredeyse eli kulağında olduğundan, eeee onun arkasından da malum kış geldiğinden, havalar ne kadar sıcak gitsede, hala daha izine ayrılan ve tatile çıkanlar olsa da, bende nedense öyle bir psikoloji yaratır izin dönüşleri. Kafamın bir tarafında "Kahretsin kış geliyor" düşüncesi dolanır durur. Deniz, babaevi, sımsıcak aile muhabbetleri ne kadar güzeldi ah bilseniz.. Bu güzelliğe daha da neşe katan çeşit çeşit meyvalar ve sebzelerden de söz etmeden olmaz, küserler sonra bana. Günümüzde bir insanın köyü olması ne kadar hoş ve bana göre büyük ayrıcalık. Bu defa merkeze çok yakın olmasına rağmen köyümüze gidemedim ama, her gün "Köye gitmeden olmaz, burda ne yapacağım, nasıl vakit geçireceğim?" diyerek kendini sabah erkenden köye atan babamız sayesinde, köy ayağımıza gelmiş kadar oldu. Canım babam, sabah kahvaltı sofrasından kalkışta doğru köy yollarına düştü, muhteşem bahçesiyle akşamlara kadar uğraştı durdu, çilekler (-ki çilek bu mevsimde olmaz dersiniz şimdi, ama bizim babamız uğraşa uğraşa oldurdu) domatesler, salatalıklar, armutlar, böğürtlenler, kumkuatlar, karpuzlar (Bu yıl nihayet karpuz yetiştirme deneyi olumlu sonuçlandı Babacığımızın, harika karpuzlarımız oldu) ve daha aklıma şu an gelmeyen türlü çeşit şahane şeyler..
Çilli begonyalar akşamları babalarının köyden gelmesini beklediler heyecanla. Küçücük otomobillerinden çıkan devasa kamyon kornasını duyduklarında balkona koştular. Babalarının gözünün içine baktılar "Yardım gerekiyor mu acep?" diye.. Arabanın bagajı her akşam üzeri sihirli kutu edasıyla açıldı ve içinden minik sepetlerle (Sipariş alıyoruz artık) harikulade çilekler, küçük kasalarda kıpkırmızı domatesler arz-ı endam ederek sahneye çıktılar. Komşulardan sipariş verenlere ve site marketine elbirliği ile dağıtım yapıldıktan ve balkonlarda "Vayyy onlarda ne öyle, dur bizde sipariş verelim." diyen ahaliden yeni siparişler alındıktan sonra, kendi paylarına kalan istihkakla gözleri parlayarak eve çıktılar. Sonra neler mi yaptılar o şahane şeylerle? Durun anlatayım:
İtalyan Usulü Soğuk Çorba, yani GASPACİO; tarifi ve fotoğrafı pek yakında bu blogtaaaaaaaa!!! Aman ne güzel şeydi o öyle, ben adını kendimce küresel ısınma çorbası koydum; soğuk, isteğe göre buzluuuu, üffff anlatırken bile canım çekti vallahi..
Meksika Usulü Lemonni Menta; gerçekten samimiyim süper oluyor, bol taze naneli limonata. Naneler anneannemin çok ama çok eski, aynı zamanda da inatla ayakta durmaya direnen yıkık dökük ve bir okadqr da mağrur eski evinin arka bahçesinden.. (Bir gün size o evin bulunduğu mahallenin eski ve ne yazık ki yeni halini de anlatacağım.)
Binbir çeşit meyva kokteylleri denedik bu arada. Her akşam ayrı model ve ayrı renk. Gerçekten her biri ayrı vitamin ve mineral bombasıydı. Bir dolu resimler çektik, Küçük Begonya zencefilli kurabiye denemesi yaptı, sonuç şeklen başarılı olmasa da lezzeten harikaydı.
Ben Çilekli parfe yaptım, fena değildi (Eeeee güzeldi tabiki canım yani) doya doya yedik.
Geleceğimiz günün sabahında da canım annem bize pazılı börek yapmış kahvaltı için. Annemin yöresel icadıdır kendisi..Biz iki kardeş telaşla ve hüzünle seyahat çantalarınızı düzenlemeye çalışırken anneciğimizde kızları ve torunu gidiyorlar üzüntüsüyle içi içe, fevkalade leziz bir börek hazırlamış canım yaaaaa.
Küçük Çilli maalesef dün öğle saatinde İstanbul'a doğru yola çıktı, bizde kendimizi son bir kez denize attık. Deniz her yıl olduğu gibi bizi yine hüzünle gönderdi kürkçü dükkanına, neden mi; öyle güzeldi, öyle sakin ve temizdi ki, ardımızda bırakıp gidilecek türden değildi. Kalbimiz kumsalda kaldı desem abartmış olmam inanın.
Sılaya yapılan yolculuk, çileli de olsa insanın içinde kıpır kıpır bir heyecan oluyor, hani derler ya, "En güzel yolculuk eve yapılan yolculuktur" diye, çantalar ağırmış, araba vaktinde gelmemiş türünden şeyler pek de dert edilmiyor. Heyhat! Gurbete yapılan yolculukda ise, bir o kadar hüzün dolu oluyor insanın yüreği. Bizim yüreğimizde dün aynen böyle dolup taşıyordu işte. Dün, annemizin üzüntüsünü yalandan da olsa gülerek hafifletmek için "Annem ne yapalım, gideceğiz, işimize bakacağız, sayılı gün ne de olsa, geçip gitti işte, hayatın gerçekleri bunlar." derken kalbimin acıdığını saklayabildim mi bilmem. O kadar zordu işte babaevinden gurbete dönüş....

Hiç yorum yok: